
Eşim, beni sevdiğini söylüyordu ama kilolu olmamı her fırsatta iğneleyip dalga geçmekten de geri durmuyordu. Aynı mahallede, annemlerin hemen birkaç sokak ötesinde yaşıyoruz. O dönem, kız kardeşim eşinden yeni ayrılmıştı ve bir süreliğine annemde kalıyordu. Ne zaman eşim bana bir şey alsa, aynısını kardeşime de alıyordu. Başta pek anlam veremedim ama sonra bu alışkanlığı canımı acıtmaya başladı.
Bir gün bana elbise almış. Aynı modelden kardeşime de almış. İkimiz de denedik aynada. O zayıf, elbise üstünde gayet şık durdu. Benim üzerimdeyse, kilolarım göze çarpıyordu. Eşim dönüp bana, “Bak, kardeşine ne güzel yakıştı. Sen de biraz kilo versen fena olmaz,” deyiverdi. Donup kaldım. Sözlerinden çok, yüzündeki ifade canımı acıttı. Tam o anda kardeşim araya girdi, “Sen ne biçim konuşuyorsun enişte, bu senin karın! Biraz saygılı ol!” dedi. O an, ilk kez biri beni savundu. Ve bu savunma, içimde bir kıvılcım yaktı.
Kendime söz verdim; ne pahasına olursa olsun, zayıflayacaktım. Onun gözüne girmek, onun beğenisini kazanmak için…
Eşim, eline telefonu aldığı anda dünyayla bağlantısını kesen biri. Ne yapıyorsun diye sorduğumda ya oyun oynadığını ya da video izlediğini söylüyordu. O gece, “Başım çok ağrıyor, bana bir ilaç getir, içip yatayım,” dedi. Götürdüm. İçti. Bir süre sonra bir tane daha istedi. Sonra uyuya kaldı.
Ben de tam yatmak üzereydim ki telefonu titredi. Mesaj gelmişti. İçimdeki şeytan dürttü: “Aç, bak o mesaja!” Ama korkuyordum da… Ekranı açmak için parmak izini kullanmam gerekiyordu. Sessizce telefonu aldım, uyandırmadan eline götürüp parmağını dokundurdum. Açıldı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Ellerin titreyerek mesajı açtım…
“Canım, bu gece çok güzeldi. Şu an bile özledim seni.”
O cümleyle içimde bir şeyler yıkıldı. Bir boşluk, bir sessizlik… Gözlerim doldu ama yaşlar akmadı. Sadece ruhum çöktü. Belki yanlış anlamışımdır dedim, belki bir şaka… Ama kalbimdeki ses, gerçeği fısıldıyordu. Bu bir ihanetti.
Uyandırmalı mıydım? Yoksa sabahı mı beklemeliydim? Kafamın içinde binlerce düşünce dönüp duruyordu. Mesajın kimden geldiğine baktım, isim yoktu. Sadece bir kalp emojisiyle kaydedilmişti. Bu detay, o mesajdan bile daha ağır gelmişti bana.
Telefonu sessizce yerine bıraktım. Yanına uzandım ama artık aynı yatakta olmak bile canımı yakıyordu. Gözlerimden süzülen yaşlar yastığa düştü, içimdeki fırtına dışarıya sessizce sızıyordu. O ise, sanki hiçbir şey olmamış gibi mışıl mışıl uyuyordu.
Sabah ne yapacağımı bilmiyordum. Aklımda sadece çocuklarım vardı. Onların hayatını nasıl etkileyecekti bu yaşadıklarım? Annem, kardeşim… Onlara bunu nasıl anlatacaktım? Ama sonra, içimde bir yerden güç yükseldi. Bir kadın olarak, bir anne olarak artık susmayacaktım.
Sabah olur olmaz eşim kalktı, eline telefonunu aldı ve banyoya yöneldi. O sırada derin bir nefes aldım… ve kararımı verdim.
Bir yanıt bırakın